Tarihsel süreç içinde sanatın üstlendiği anlam, kültürel üslubun ilkelerinde aranır olmuştur. Bireysel düşünce sisteminin yapılanması ve sanatçının dünyayı algılayış biçimindeki farklılaşmalar, sanatın anlamlandırılma sürecinde, yanıtın sanatçıda aranır olması rastlantısal bir durum değildir. Bir sanat yapıtının ortaya çıkış sebebi, yaşama dair öznel sorgulamaların başlamasıdır. Sanatın doğası ve yaşanmışlıklara dair temel sorulara aranan cevap Modernizm’in ortak bir eğilimi olmuştur. Kendi sezgisel dünyasında iç hakikatini bulmaya çalışan ard-izlenimci sanatçı Vincent van Gogh, yaşamı renklerde sorgular. Van Gogh’un mistik bir duyarlılıkla ruhundaki fırtınaları renklere dönüştüren dışavurumcu yönelimi, Modernizm’e giden yolda önemli bir atılımdır. Van Gogh’un resim sanatına katkılarıyla birlikte renk; artık yalnızca nesnel dünyanın tanımlanmasına hizmet etmemekte, içsel yaşantıların yansıtılmasında da önemli bir dışavurum öğesi olarak kimlik kazanmaktadır. Bu çalışmada, renk etkileşimi ve ruhsal bağlantıların önemi ile iç dünyanın temsili olan rengin bir ifade aracı olarak anlam bulması, Van Gogh’un eserleri üzerinden irdelenmeye çalışılacaktır.